29 Aralık 2011 Perşembe

BİR GARİP YOLCU

Yorgun bedenine eşlik eden yaşanmışlara şahit gözleri; başucundaki pencerenin perdesini dinlemeden güne merhaba dercesine giren güneşin odaya yansımasına takılmıştır.

Tanrı ona istemediği halde bir gün daha hediye etmiştir. Oysa her gece olduğu gibi sabah uyanmamayı hayal ederek uyumuştu.

Hayallerinin zamanla nasıl değiştiğini, eriyerek kaybolduğunu düşündü. Yaşam ona belki de hak etmediği her şeyi hak ettikleri ile birlikte cömertçe yaşatmış ve son yıllarını yalnızlığa mahkûm etmişti.

Bitmeyen yalnızlıkla bir türlü geçmek bilmeyen ilk zamanlar gözleri hep kapıdaydı. O kapıdan bir evlat kokusu, bir tanıdık selamının girmesini bekledi.
Terk edildiğini hissettiği bu huzurevinde…

Günlerce, aylarca ve yıllarca her geçen gün hızla tükenen ümitleriyle gözlerinin baktığı yerde değişmişti. Artık kapıya değil, ölüme olan hasretiyle pencereye bakıyordu.
Sanki Tanrı’yla göz göze gelmek istercesine, “beni al artık,” deme şansını kaçırmak istemezcesine gözleri hep penceredeydi.

Zaten yalnızlığı bile her şey gibi, herkes gibi onu terk etmiş, yorgun bedenine ona göre artık lüzumsuz olan yaşamı bırakmıştı.

Uzun zamandır konuşmaktan da, sitem etmekten de vazgeçmiş bir şekilde suskunluğunu; unutmaya çalıştıklarıyla birlikte kendine arkadaş seçmişti.

Kaybolup giden arkadaşlıklarına yanmaktansa, beklese de gelmeyen evlat kokusuna hasreti unutmak istercesine, sadece sevgi verip unutulmayı aldığını bilmek acı veriyordu ona ve o acı hiç gitmiyordu.

Günle birlikte yeni bir mevsim gelmiş, eskisini belki de son mevsimi olduğunu bilerek yolcu etmişti. Artık gidenlerin arkasındanda, onu terk eden anılarına da ağlamayı unutmuştu.

Yaşamı terk etmeyi bekleyen gözleri penceredeyken, pencerenin dışından beklediğinin aksine tanıdık bir ses; unuttuğunu sandığı bir şarkıya eşlik etmeye başladı.

Bir garip yolcuyum hayat yolunda,
Yolunu kaybetmiş perişanım ben.

Mecnun misali gurbet ellerde
Ümitsiz sevginin kurbanıyım ben.

Yalan dünya her şey bomboş,
Hancı sarhoş, yolcu sarhoş.

Bir gün gibi sanki geçti seneler,
Ümidim kayboldu perişanım ben.

Alın yazımmış hayat yolunda,
Ümitsiz sevginin kurbanıyım ben.

Yalan dünya her şey bomboş
Hancı sarhoş, yolcu sarhoş.

Şarkı bittiğinde unuttuğu gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Bu şarkıyı belki yüzlerce kez söylemişti ama kendi yaşamını anlattığını hiç bu kadar dolu dolu hissetmemişti.

Yılların suskunluğunun inadına; gözyaşlarına eşlik edercesine mecalsizce ama gönülden şarkıya tekrar başladı.

Bir garip yolcuyum hayat yolunda,
Yolunu kaybetmiş perişanım ben.

Mecnun misali gurbet ellerde
Ümitsiz sevginin kurbanıyım ben.

Hem söylüyor, hem ağlıyordu.
Ve bu şarkı ona çok yakışıyordu.
Çünkü o Behiye Aksoy’du…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder