6 Ağustos 2010 Cuma

KELEBEK



Başınızın üstünde belki de hissettiği güven duygusu ile dolaşan güzeller güzeli kelebeğin seyrine doyum olmadığını bilmelerinizle birlikte içinizde sevgi ile birlikte ona dokunma isteği büyümüştür.


Siz onun güzelliğine hayranlığınızı dolu dolu yaşarken kendinizi şanslı, kendinizi uzun zaman sonra tekrar heyecanlı ve mutlu hissetmişsinizdir. Onun sanki gülümser edalarıyla etrafınızda dolaşıp kanat çırpmalarını; kalp çarpıntısı sanmalarınızda…


Onun sizi onlarca iyi, onlarca güzel insanın arasından seçmesini kendinize bir lütuf olduğunu unutup, kendinizi içinizde esen; ona dokunarak daha yakın olmanın, aslında ona sahip olmak olduğunu fısıldayan ve garip bir şekilde rahatsız eden yalancı rüzgâra kaptırmışsınızdır.


İyi duygularla, saf duygularla benliğinizi saran ona dokunabilmenin aslında onunla bir şeyler paylaşabilmek olacağını anlatan duyguların esiri olarak uzattığınız ellerinize konan güzeller güzeli kelebeğe hayran hayran bakarken, onun size konmasının sizde yarattığı hazza doyamamış olmanın isyanı ile gayri ihtiyari farkındasızlığınızla kanatlarına dokunarak güzeller güzeli kelebeğin kanatlarını kırmış ve onu hak etmediğine mecbur bırakmışsınızdır.


Siz yaptığınız hainliğin farkına varmış olmanın ezikliği ile işlediğiniz hatayı anlamış ama kelebeğin size olan güvenini lekelemiş onu kirletmişsinizdir. Temiz sandığınız kendi kirliliğinizle…


Siz onun kanatlarını kırmış olmanın kalbinizde yarattığı acıyı hissederken, elinizden bir şey gelmezlerle birlikte telaşlanmış, onun kırık kanadını tamir etmenin imkânsızlığına karşı yıkıldığınızı, yerin dibine yerleşircesine hissetmişsinizdir. Onun kırgın kanatları ile sizden uzaklara gidişini seyrederken…


Gözleriniz buğulanmış, kalbinizin ağlayan sesine eşlik edercesine o güzeller güzeli kelebeğin arkasından baka kalmışsınızdır.


Kırılan kanadı ve güvensizliği ile birlikte sizden uzaklara kaçmak isteyen kelebeğin hüznü sizde kalmış, siz o hüzünle birlikte müebbede mahkûmiyetinize başlamışsınızdır. Ona söyleyemediğiniz belki de hiç söyleyemeyeceklerinizle dolu pişmanlıklarınızla birlikte…


1 Ağustos 2010 Pazar

PAZARDAN ALIŞVERİŞ



Pazardan alışveriş yapmanın benim için, ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Kendimi normal hissedebilmem için zaman zaman yaptıklarımdan biri; oturduğum semtte kurulan semt pazarından alışveriş yapmaktır. Pazardan alışveriş yapmak herkes için alelade bir iş iken, benim için gerçekten oldukça önemlidir. Önemlidir ama sırf bunu gerçekleştirebilmek için hafta da bir kurulan semt pazarına ancak ayda bir gidebiliyorum.


Bu da işlerimin yoğunluğundan ya da alışverişi başka bir yerden hallettiğim için değil, neredeyse elli yıldır aynı yerde, aynı gün de yani Perşembe günleri kurulan semt pazarına; günleri karıştırıp Perşembe’nin dışındaki günlerde ısrarla gitmeye çalışmam yüzündendir. Böyle günler de pazaryerini boş görünce de ilk karşılaştığım kişiye suratıma hiçte yabancı olmayan şaşkın bir ifadeyle “nerede bu Pazar” diye de hesap sorarım. Doğru günü ender de olsa denk düşürdüğümde de pazar yerini bulmam zaman aldığı için pazarcılar tezgâhlarını toparlayıp gitmiş olurlar. Ve pazarda benim dışımda olanlar; pazarcıların satılma niteliğini kaybettiklerine inandıkları için geride bıraktığı ve “artık” denilebilecekleri ekonomik imkansızlıkları nedeniyle ailelerine yiyecek amacıyla toplayanlar vardır. Tabi onların bana korsan toplayıcı tarzındaki bakışlarını; genellikle her an saldıracak birer kaplan gibi hissedip ürkek ve hızlı adımlarla arkama bakmadan kaçarım.


O yüzden arada sırada olsa olağanüstü stratejik planlarımın gerçekleşmesi ya da büyük olasılıkla tesadüfler sonrasında Perşembe pazarına ulaştığımda para ve hesap konusundaki acemiliğim belli olup da kazık yemeyeyim diye önce pazardaki tüm tezgâhları tek tek dolaşarak fiyatlara bakarımki; gibi ucuz malın olduğu yerden pahalı alışveriş yapmamaya özen gösteririm.


Ancak zaten zar zor ulaşabildiğim pazarda dolaşırken zamanı unuttuğumdan dolayı alışveriş için arkamı döndüğümde; arkamda pazarın kalmadığını da görmüşlüğüm ve eve eli boş dönmüşlüğümde az değildir. Ama tüm bu beceriksizliğime ve kimsenin bunu başaracağıma inancının olmamasına rağmen, pazar alışverişini başarmışlığım da az değildir. Gerçi yarısı ezik veya çürük olan sebze ve meyveleri akşam pazarından sabah fiyatları ile alma becerisini de göstererek pazarcılar arasında bir efsane olduğumda söylentiler arasındaymış ama olsun, eve bir şeyi başarmış olmanın haklı gururu ile gitmek var ya bence hepsine değer.


Pazardan elimde sebze ve meyvelerle geldiğimde eşimin, bana bunu nasıl başardığımı sorgular tarzdaki ifadelerle bakışı ve aldıklarıma hiç bakmadan eve getirdiğim hali ile ya apartman görevlisine ya da karşı komşumuza; tanıdığım en kötü yalancı olarak kendisinin de alışveriş yaptığını, benim aldıklarımın bize fazla olduğunu o yüzden de buzdolabında koyabileceği yer kalmadığını ve ziyan olmasına gönlünün razı olmadığını söyleyerek ikram etmesine; kırılsam da bir şey demem.


Ama hem apartman görevlimizin hem de karşı komşumuzun bu ikramı kabul etmemek için direnmelerine rağmen eşimin yüzündeki ikram ifadesinin yalvarma ifadesine dönmesinden sonraki ifadesinin; kızgınlık olabileceğini bildikleri ve de hem kendi sağlıkları, hem de benim geleceğime olumsuz katkı sağlamamak için yüzlerindeki anlamsız zoraki gülüşleriyle kendilerine verilenleri aldıktan sonra çaktırmadan çöpe attıklarını, hatta çöplerin kapıcı tarafından alındıktan sonra sokakta bırakıldığı yerde zaman zaman muhtemel aç kedi ve köpeklerin bir süre kokladıktan sonra beğenmeyerek gittiklerini gördüğümde; çok bozulurum.