2 Mart 2010 Salı

ISSIZ KADINLAR



Issız adam diyenler nedense ıssız kadınlardan hiç bahsetmezler.
Oysa emin olun onlar ıssız adamlardan daha çoklardır.


Affetme duygusunun tüm diğer duygularını bastırmasıyla;
kendilerine karşı en acımasız erkekleri,
en adamsız yürekleri bile affetmezler mi?


Onlar sevgi ile nefes alan özel kadınlardır.
Onlar kalplerinde hiç beklemedikleri bir anda doğan sevgilerini yalnız başlarına büyütürler.
Çünkü güçlüdür ıssız kadınlar.
Öyle güçlüdürler ki terk edilmişlik veya yok sayılmalar
onları çok üzer, yıkar, perişan eder ama yine de yok edemez.


Onlar en ufak heyecanlarını asla unutmazlar.
Unutmadıkları gibi onlara dayanarak yeni hayaller kurarlar.


Issız kadınlar etraflarındaki kalabalıklara rağmen yalnızdırlar.
En sevildikleri, sevgiyi en yoğun yaşadıkları anda bile
terk edilme, aldatılma duygusunu içlerinde barındırırlar
ve o duygular onların yalnızlıklarının tek arkadaşıdır.


Kimse bilmez ama onların kalplerinde;
kimsenin giremediği, giremeyeceği ıssız bir yer vardır.


Onlar o ıssızlıklarında; tüm isyanlarının, tüm duygularının saf halini beslerler.
Her şeyi unutur, her şeyi hatırlarlar ama o ıssızlıklarında yaşananları kimse ile paylaşmazlar.


Onlar sevgiye aç geldikleri dünyada sevgiye hiç doymamış olarak yaşarlar.
Ve öyle ölürler.
Çünkü onlar ıssız kadınlardır...


Belki kendilerinin bile bilemediği; yalnızlıkların onlara can verdiği,
yalnızlıkların onlara umut verdiği, yalnızlıkların onları hayata bağladığıdır.
Çünkü onlar ıssızlardır.


Hiçbir erkek, göremez bu ıssızlıklarını, kalplerinde sakladıkları o ıssız yeri...
Hiçbir erkek, istese de keşfedemez bilinmezlerinde saklı o ıssızlığı...
Çünkü onlar ıssız kadınlardır.


Onlar, o ıssız kadınlar; aslında bizim sandığımız bazı özel kadınlardır.
Ama asla bizim değillerdir.
Hiçbir zamanda olmayacaklardır.
Olmazlar.
Çünkü onlar ıssızdırlar.
Çünkü onların yüreklerinde kimsenin bilmediği ıssız bir yer vardır.


1 Mart 2010 Pazartesi

YOLCU

Yanınızda yatan hayatı paylaştığınız, sevgiliniz,
ömürlük sevdanız olması bir yana; artık yolcudur.
Ve siz onu yolcu edensinizdir.
Bunu bilirsiniz.
Ve bu size ağır gelir, çok ağır gelir.

Saati unuttuğunuz gecenin sabaha ulaştığı,
ağaran günün ilk ışıklarının geceyi ve kapalı perdeleri delip geçercesine
odanıza misafir olduğu andır, o an...
Ve yorgun gözlerinizi ayırmadan baktığınızdır, o yolcu...

Bir ömür birlikte olmak istediğiniz;
istediğinizi yerine getirmiş ve ömrünü sizle tüketmiştir.

Hayatı paylaştığınız,
artık bu paylaşımdan istemeden, belki de bilmeden ayrılıyordur.

Siz kaybettiğinizi bilirsiniz.
Bilir ve acınızı bile doyasıya yaşayamadığınızı hissederek, içinize gömersiniz.

Hayatı paylaştığınız gözlerinizin önünde ölüyordur.
Yakalandığı hastalık onu sizden alıyordur.

Ona belli etmeden ağladığınız geceler bitmek üzere,
Onsuzluk; artık yılların biriktirdiklerini sizden alıp götürmek üzere
yaşantınıza gelmek üzeredir.

Onsuzluğu kabullenmeseniz bile düşünmüşsünüzdür geceler boyu.
Onsuzluğa alışmak istememişsinizdir inkârla geçen günler boyu.
Onsuzlukla mücadele etmek için,
yıllar boyu bakmadığınız şekilde bakıyorsunuzdur,
ona ve hiç unutmayacağınız gözlerine...

İçinizdeki sevginin bu kadar yoğun olduğunu öğrenmek,
belki de acı vermiştir size...
Gün ağarırken mırıldandığınız “Seni seviyorum keşke sana doyabilseydim” sözlerinizle ulaşırsınız ömürlük sevdanıza...
Yanınızda yatan solgun ve yorgun yolcuya...

O an sevgiyi, aşkı, sadakati hiç hissetmediğiniz kadar yoğun hissettiğiniz
belki de tek ve özel bir andır.
Çünkü o anda yanınızdaki hayatı birlikte sürüklediğiniz yolcu;
kısık, yorgun ama dolu dolu “keşke” demiştir.
Yanağından akan son gözyaşıyla birlikte...

Yolcu gitmiştir.
Size armağanı geceler boyu yalnız olmadığınızı son sözü ile göstererek...