6 Ocak 2012 Cuma

YARIM HAYAT

İnsanız hamurumuzda var; çoğunluğumuz için beğenilmek, sahip olduklarımızın başkaları tarafından takdir edilmesi, hatta bazılarımız için özellikle her bakımdan kıskanılmak, diğerlerinden her konuda daha önde olmak; hayatta mutlu olmak için özellikle geçerli ölçülerdendir.

Öyle ki böyle insanlar; her şeyde iyi olma hayallerini yaşantılarına illaki taşırlar. Taşırlar ama hayalle gerçek arasına sıkışmışlıktan kurtulup, bir türlü hayalleri ile gerçekliklerini bir araya getiremiyorlardır.

Onlar her şeyde iyi olma çabalarının sonucunda aslında her şeyde beklentilerinin ve hayallerinin ölçülerine göre kötülerdir, geri kalmışlardır.
Yani hayal kırıklıkları onlara yaşam boyu yoldaşları olmuştur.

O yüzden de aslında bir türlü yeterince mutlu olamazlar, mutlu gözükürler ama bu gözükmeleri sahtedir.
Çünkü içleri herkesten uzak ve yıkık döküktür.
Ve ne yazık ki sessizliklerinde, geceler boyu kaybolmuş hayallerinin beşinde koşturduklarında; bu onların gerçeğidir.

Onlar her şeyin peşinde bir o yana bir bu yana koşturdukları içinde ellerinde sadece bir ömrü tüketeceklerinin farkında bile olmadıkları yarım yamalak avuntuları kalır.

Kimseye söyleyemedikleri ve hayatın onlara uygun gördüğü ama doyumsuzlukları yüzünden bir türlü de beğenmedikleri gerçeklerinin arasında sıkışmış bir yarımlıktır hissettikleri.

O yüzden yarımlardır onlar ve hayatı da yarım yaşarlar.

Ve işin kötüsü yarımlıklarından bihaber, garip doyumsuz bir hayattır hayatları…
Farkındasız ve mutsuz…

5 Ocak 2012 Perşembe

YANAR DÖNER ERKEKLER

Biz erkekler cidden garip yaratıklarız. Hani erkekliğe bok sürmeyeceğiz diye ota boka tavır alır, ciddi adam edalarıyla durumu idare ederiz, etmeye çalışırız. Çalışırız da bazen tüm ayarlarımız kaçıverir.

Hayır, ayarımız kaçarda ayarın kaçtığından haberimiz bile olmaz. Bu durum en çok işin içinde kadın eli varsa gerçekleşiyordur.

Bu sözümün ne kadar doğru olduğunu; geçtiğimiz yılbaşı günü öncesindeki akşam saatlerinde Büyükşehirlerin işlek yerlerinde dolaşanlar gayet net bir şekilde anlamışlardır.

Ankara’nın en işlek yerlerinden birisi olarak değerlendirilen Kızılay’da telaşla bir yerlere yetişmeye çalışırcasına koşturan insanların arasında; kafalarında muhtemelen işportacılardan alınmış, sanırım şeytan kulağı da denilen yanıp sönen ve taç şeklinde kafaya takılan lambalar vardı.

Yanında sevgilisi; kafasında yanardöner bir taçla şehrin merkezinde üstelik gülümseyerek dolaşan erkekler…

Yani normalde belki de haddinden fazla ciddi geçinen bu adamlar; yılbaşı günü sevgili hatırına resmen şebeğe dönmüşlerdi.

Yanlarındaki hatunlar; artık onları sevgili diye mi dolaştırıyorlardı yoksa kiralık şebek misali eğlencelik diye mi o görüntüye bakarak anlamanız pek mümkün değildi.

Hayır, adamları zaten hiç anlamıyorsunuz. Gülerek kafalarında taşıdıkları; kulaktan ziyade resmen boynuz.

Hani öyle bir boynuz ki habire yanıyor sönüyor ve neredeyse ben buradayım diye, adeta ben öküzüm diye âleme ilan ediyor.

Zaten “bir erkeğin olmadık durumlara düşmesinin nedeni büyük ihtimalle kadındır” dememde işte bundandır.
Sonuçta zaten “boynuz” denilen şey; işlevsel olarak da kadın sayesinde anlam kazanmıyor mu?