2 Aralık 2011 Cuma

İÇİMİZDEKİ MUTSUZLUĞUN İSYANLARI

Aslında mutsuz insanlar yığınıyız.
Onla bunla zaman öldürüp duruyoruz.
Zamanla birlikte aslında yaşamı, yaşamımızı da tüketiyoruz.
Hak ettiğimiz ama yaşayamadığımız bir yaşamı...
Farkında bile değiliz.

Oysa mutluluk o kadar kolay, o kadar basit ki...
Ama biz zor tarafını, illa ki hayatın mecburiyetlerine mahkûmluğumuzu görüyoruz...
Bile bile yanlış olanın peşinden koşturuyoruz.
Farkında bile değiliz.

Farkında olsak bile farkında olduğumuzun ne olduğunu, bizim için anlamını anlayamıyoruz. Gerçek anlamını anladığımızda ise her şey için çok geç olmuş oluyor.

Ya yürekli değiliz ya da ne kadar cesur olabileceğimizi bilmiyoruz. Kim bilir belki de bu yüzden hayatın bizlere yaşattığı mecburiyetlere “hayır” diyemiyoruz. Diyemediğimiz içinde kabulleniyoruz. Kabullenip, çok daha mutlu olacağımız bir yaşamı teğet geçiyoruz...
Teğet geçtiğimizin farkında bile olmadan.

Keşkesiz ve pişmanlıklardan uzak olmak; bazen sadece istemekle olmaz. O yüzden içerideki, yüreğin derinliklerinde saklı ve sessiz kalmış isyanları dinlemek gerek...

Yani aslında farkında olmak gerek; farkında bile olmadan kaybettiklerimizin farkında olmak gerek…