2 Nisan 2010 Cuma

HAYATINIZIN LÜZUMSUZLARI

Hayatınızın lüzumsuzları vardır.

Ne kadar lüzumlu, ne kadar önemli olduklarını hiç düşünmeyen,
düşünselerde yanlış ve eksik düşünenlerdir onlar.
Ama bilmezler...

Olmazsa olmaz sanırlar kendilerini sizin yaşantınız için.
Oysa onlar; sizin için lüzumsuzdurlar, vazgeçilmesi kolay olan,
hatta belki de en gerekli olanlardır.

Lüzumundan fazla yaşantınıza yerleşmiş,
lüzumundan fazla yaşantınızı yönlendirmiş olanlardır.

Aslında hadlerini bilmez hadsizler olarak,
kibirli dünyalarının zavallılarıdır onlar.
Ama bilmezler...

Sorun, onlardan kurtulma isteğinizin azlığı ya da çokluğudur.
Sorun, onları hayatınızdan çıkarma kararını verebilme yeteneğinizdir.
Sorun, vazgeçebilmeyi bilip bilmediğinizdir.

Ne zaman siz sessiz isyanlarınıza eşlik edersiniz,
ne zaman yeter demeyi, hayırlarınızla süslersiniz,
ne zaman lüzumsuz olduklarını onlara hissettirir ve söylersiniz.

O zaman anlarlar sizdeki yok oluşlarını,
o zaman anlarlar geri dönüşlerinin olmadığını,
o zaman anlarlar aslında onların değil sizin onlar için gerekli
ve onların hayatının canlı ve ana rengi olduğunuzu...

O zaman anlarlar kaybettiklerinin kendileri için önemini ve tabiî ki
kendilerinin aslında ne kadar lüzumsuz olduklarını...

1 Nisan 2010 Perşembe

HAYATINIZIN GARDİYANLARI

Size hayatı zorlaştıranlar, aslında hayatınızı ele geçirmiş olanlardır.
Farkında bile değilsinizdir.


Farkındalığınız size yük olduklarıdır,
farkındalığınız; yaşantınızın mutsuzlukla arkadaş zamanlarının sahipleri olduklarıdır.


Onlara teslim olduğunuzu bilmezsiniz, onlara muhtaç olduğunuza inandıklarını bilirsiniz. Onlardan ayrı düşmenin hapisten kurtuluş olduğunu bilirsiniz bilirsinizde;
onların hayatınızın gardiyanları olduklarını bilmezsiniz.


Sevgi açlığınızın gözcüleridir onlar.
Sevgisizlikle, ilgisizlikle yalnızlığınızın nedenleriyken;
sizi siz olmaktan çıkaran mecburiyetlere mahkûm edenlerdir onlar.
Ama bilmezler.


Size ne yaptıklarını bilmedikleri gibi aksine sizi vefasızlık etiketiyle baş başa bırakırlar.
Siz sizliği hissetmesini beklerken,
siz onsuzluğa yolculuğunuzda hızlanmak istersiniz.
Siz gerçeklerle size hayatı zorlaştıranlarla yüzleşmelerinizden kaçarken,
siz sevgiyi, aşkı nedensiz yaşamak isteyenlere tüm evetsizliğinizle “hayır” derken.
Sizin bir gülüşlerine muhtaçlığınızı bin yolla anlattığınız;
anlamazlıkları kendilerine eş seçmiş,
sizi unuttuğunuz duyguların hayaline yerleştirmişlerdir.

Ama bilmezler.


Mahkûm zamanlarınızı kıymetsizleştirenler, sizi sizden alanlar;
alıp kendi dünyalarının dar kazanlarında eriterek yok edecek olanlardır.
Onlar bilmez ama siz bilirsiniz.
Bildiğinizde sizi acıtır,
bildiğinizde yüreğinize hiç sönmeyecek yangınları yerleştirir.
Söndür sürdürebilirsen...


31 Mart 2010 Çarşamba

EVİMİN DİREĞİ DEDİĞİNİZ

“Evimin direği” dediğiniz, yüreğinizin ortasını delip geçmiştir,
ihanetin mayhoş tadı için...
Gittiğini bile söylemeden gitmiştir yüreğinizden ve evinizden,
siz sadakatin enginliğine ev sahipliği yaparken...

Ömrünüzün son gününü hediye etmek istediğiniz, ömrünüzü alıp gitmiştir,
ne yaptığını bile bilmeden...

İsyan edersiniz ama isyanınız ona değil kendinize, kendi inanmışlığınızın saflığınadır. İçinizin yandığını, ne yapsanız da asla sönmeyeceğini bilirsiniz.
Çünkü siz terk edilmenin kalleş tuzaklarına yenilmiş, teslim olmuşsunuzdur.

Giden gelse bile fayda etmez artık.
Çünkü yakalandığınız unutamama hastalığının çaresizliğinde
bundan sonra kendinizi hep ezik, hep itilmiş, hep kötü hissedeceksinizdir.

Kabullenememenin sessiz haykırışlarında kaybolursunuz;
yaşamdan ve sizi yaşama bağlayanlarla birlikte...

Suskunluğunuz suç, isyanınız yanlıştır;
bolca ahkam kesenler, yaşamadıkları acının tadını bilmezler açısından.

Umurunuzda olmadıklarını bile bile sizi teselli edenler türer etrafınızda,
umurunuzda olan ortalarda yokken.

Yalnızlığınızın korkuları ile misilleme duygusunu hissedersiniz içinizde
tüm değerlerinizi yok edercesine...
Olmaz yapamazsınız;
hamurunuz sizi misillemeye değil, sessizliğe mahkum etmiştir.
Hem de bir ömür...

O yüzden ağlarsınız, kimselerin olmadığı yalnız gözlerinizdeki umutsuzluklarla birlikte...