31 Mart 2010 Çarşamba

EVİMİN DİREĞİ DEDİĞİNİZ

“Evimin direği” dediğiniz, yüreğinizin ortasını delip geçmiştir,
ihanetin mayhoş tadı için...
Gittiğini bile söylemeden gitmiştir yüreğinizden ve evinizden,
siz sadakatin enginliğine ev sahipliği yaparken...

Ömrünüzün son gününü hediye etmek istediğiniz, ömrünüzü alıp gitmiştir,
ne yaptığını bile bilmeden...

İsyan edersiniz ama isyanınız ona değil kendinize, kendi inanmışlığınızın saflığınadır. İçinizin yandığını, ne yapsanız da asla sönmeyeceğini bilirsiniz.
Çünkü siz terk edilmenin kalleş tuzaklarına yenilmiş, teslim olmuşsunuzdur.

Giden gelse bile fayda etmez artık.
Çünkü yakalandığınız unutamama hastalığının çaresizliğinde
bundan sonra kendinizi hep ezik, hep itilmiş, hep kötü hissedeceksinizdir.

Kabullenememenin sessiz haykırışlarında kaybolursunuz;
yaşamdan ve sizi yaşama bağlayanlarla birlikte...

Suskunluğunuz suç, isyanınız yanlıştır;
bolca ahkam kesenler, yaşamadıkları acının tadını bilmezler açısından.

Umurunuzda olmadıklarını bile bile sizi teselli edenler türer etrafınızda,
umurunuzda olan ortalarda yokken.

Yalnızlığınızın korkuları ile misilleme duygusunu hissedersiniz içinizde
tüm değerlerinizi yok edercesine...
Olmaz yapamazsınız;
hamurunuz sizi misillemeye değil, sessizliğe mahkum etmiştir.
Hem de bir ömür...

O yüzden ağlarsınız, kimselerin olmadığı yalnız gözlerinizdeki umutsuzluklarla birlikte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder