3 Ekim 2010 Pazar

RUHUNUZDAKİ SEL



Sele kapılmış bir kibrit çöpü gibi kontrolsüz bir şekilde sürüklendiğinizi hissettiğiniz yaşamınızın içinde; kendinizi kurtarmak için beyhude çabaları boşu boşuna gösteriyorsunuzdur.


Şiddetle artan su seviyesi gibi üst üste gelen dertler; olanca hızıyla üstünüze sağanak bir şekilde yağan yağmura yakalanmış gibi yaşamın, size acımasız olduğuna inandığınız tokatlarını yaşıyorsunuzdur. Yaşadıklarınız; artık sizi aştığını hissettirerek boğazınızı düğümlerken, nefesinizi alıyordur.


Aslında sizi terk edenler huzurunuzu ele geçirenlerdir. Sizi böylesi bunaltanlar sıkıntıları yaşamanıza neden olanlar, belki de sizin için iyi bir şeyler yaptıklarını düşünürken, aslında sizi tamamen unutanlardır. Onlar sizi kolladıklarını sanırlarken uçurumlardan itenlerdir ama bilmezler. Zaten bilseler de işlerine gelmez. Çünkü onlara göre doğru; onların doğrusu, yanlış sizin yanlışınızdır. Akıllı olanlar onlar, zayıf ve aklı bir karış havada olan sizsinizdir.


Oysa sizin etrafınıza egemen hırslardan yoksun bir şekilde tek istediğiniz; durgunluktur. Sakin bir süreçte kendinizi dinlemek, dinlerken yaşamı keyifle seyretmektir. Kendi dünyanıza ait ve kimselerle paylaşılmayacak kadar kıymetli bir huzur içinde...


Rüzgârı bile istemezsiniz.
Yanlışlıkla takılarak önemsiz denilebilecek dertleri size getirebilir diye...
Güneşi bile istemezsiniz.
Yüzünüzle birlikte yüreğinizi de acımasızca yakabilir diye...
İstediğiniz sadece kendinizdir.
Kendi rüyalarınızı kendi başınıza yaşamanız, kimselerle paylaşmadığınız, herkese yabancı hayallerinize sahip çıkacağınız, durgun ve sessiz bir sevdayı doyasıya yaşamanızdır.


Anlatmak istemediğiniz belki de anlatmaktan yorulduğunuz için artık anlatamadığınız;iç dünyanızın isyanlarıdır.


O yüzden de yüzünüze yağan yağmuru hissetmeden ruhunuzdaki sele bırakmak istersiniz kendinizi, kimselere söylemeden...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder